30 Ocak 2011 Pazar

ANTALYADAN İKİ MÜLKİYELİ PORTRESİ (1)

HEY KOCA MÜLKİYE. Dile kolay, bir buçuk asra yakın binlerce gence meşale olmuş, bilgi kaynağı, sevgi kaynağı, vatan hizmetine koşanların, aydınlığın, özgür düşüncenin ocağı olmuş bilim yuvası. Kuruluşunda yurt içinde ve yurt dışında görev yapacak olan kamu görevlilerini yetiştirmesi amaçlanmış. Ancak değişen ve gelişen şartlara hızla adapte olarak kamu hizmetinin yanı sıra, özel sektörde ya da serbest mesleklerde yönetim, ekonomi ve finans dallarında görev yapacak ehil ve bilgili elemanları da eğiterek yurt hizmetine sunmuş ve bu konuda da ülke ve dünya çapında haklı bir üne kavuşmuştur.
Bu yazımızda Mülkiyeyi bitirdikten sonra değişik dallarda görevler almış ve işlerinde başarılara ulaşmış iki Mülkiyeli ile yaptığım sohbetlerin bir bölümünü sizlerle paylaşmayı ve sizlere onları bazı yönleriyle tanıtmayı amaçladım.
MÜSTEŞAR OLAN BAKKAL ÇIRAĞI
Sohbetlerimizin ilk konuğu Antalya’da da Valilik görevi yapmış olan Emekli İçişleri Bakanlığı Müsteşarı Saim Çotur oldu.1937 yılında Adapazarı’nda doğan Çotur, evli ve 3 çocuklu.3 de dünya tatlısı torunu var. Babası Sakarya Akyazı İlçesinde Müftü olan Saim Çotur İlkokulu burada okudu. İlçede ortaokul yoktu ve okulu bitirince aile bütçesine katkısı olsun diye 3 yıldan biraz fazla bir süre bakkal çıraklığı yaptı.1953 yılında ilçede ortaokul açılınca 16 yaşında ortaokula kaydoldu. Ortaokulu bitirince parasız yatılı sınavlarını kazanarak Haydarpaşa Lisesine girdi ve bu okulu derece ile bitirdi. Dilerseniz bundan sonrasını Sayın Çotur’un kendi ağzından dinleyelim:
“Liseyi bitirince okulların da tatil olmasıyla Akyazı’ya döndüm. Ortaokul yıllarımda yaz tatillerinde mahalli kurslara giderek Arap harfleriyle okumayı öğrenmiştim. Bir gün ilçenin ileri gelen kişilerinden bir gurup beni babamla birlikte görüşmeye çağırdılar. Doğrusu niye çağrıldığımı da çok merak etmiştim. Babama hitaben “Bak Müftü Bey, Saim oğlumuz Liseyi bitirdi, hem de derslerinde çok başarılı olduğunu duyduk. Bu delikanlıyı İlahiyat Fakültesine gönder. Zaten Arapça okumayı da biliyor. Fakülteyi bitirince senin yerine Müftü olur, baba mesleğini de sürdürür.”Babam ise onlara benim kaymakam olmamı arzu ettiğini söyleyerek bu dileklerini yerine getiremeyeceğimizi ifade etti. Ben de babamın bu arzusuna da uygun olarak Siyasal Bilgiler Fakültesinin sınavlarına girdim ve kazanarak kaydoldum. Giriş sınavlarında da başarılı olduğum için ilk 40 kişiye verilen burstan yararlanma hakkı kazanmış oldum ve Fakülteyi İçişleri Bakanlığı bursu ile okuyarak bitirdim. Doğrusu burslu olmasaydım babamın küçük memur maaşı ile üniversite masraflarını karşılaması da imkânsızdı.
Okulu bitirince Sakarya Maiyet memurluğuna atandım. Fakülte son sınıfında iken sınavına girip kazandığım bir bursla ve Bakanlıktan izin alarak Hukuk ve Siyasi İlimler doktorası yapmak üzere Kaymakamlık stajını yarıda keserek Avusturya Gratz Üniversitesine başladım. Ancak yaklaşık 8 ay sonra evli ve 3 çocuklu erkek kardeşimin beklenmedik vefatı üzerine ailemizin giderlerine de katkıda bulunmak zorunluluğu doğdu ve üniversiteyi bırakıp kaymakamlık stajıma geri döndüm.
Kaymakamlık kursu sonucu kura ile Elazığ’ın Ağın İlçesi Kaymakamlığına atandım. İlçede elektrik yok, lokanta yok, kışlar uzun ve soğuk, mahrumiyet diz boyu idi. Bir yıl görev yaptığım burada unutamayacağım bir anım var. Bir gün odamda çalışırken kapım çalındı ve içeri yerel giysileriyle başında çenesinin altından ağzına kadar dolanmış beyaz bir namazlık örtülü bir bayan girdi.”Kaymakam Bey, Kaymakam Bey. Sen bizim Kaymakamımız ve de babamızsın, aman bana bir çare” dedi. Dedim ”hele otur, de bakayım derdini”.”Benim kocam Almanya’ya gitti. İki mektubu geldi. Sonrası, paradan geçtim, ne mektup, ne bir haber. Çocuklarla kaldık aç, perişan. Çapa işi olursa gidiyorum ki bir kuru ekmek alayım. İş olmazsa ekmeği de veresiye almaktayım, fırıncı verirse.”Kocasının gönderdiği mektuptan adresini aldım. Kadının ağzından, işçinin Almanya’daki adresinin bulunduğu yerin Emniyet Müdürlüğüne hitaben Almanca bir mektup yazıp durumunu anlattım ve çocuklarına para göndermesi için uyarılmasını diledim. Cevabı gelince de bana getirmesini tembihledim.
Yaklaşık bir buçuk ay sonra kadıncağız elinde Almanya’dan gelen cevapla geldi. Okudum ve kendisine tercüme ettim. Özetle, kocası Almanya’daki ilk işinden ayrılıp başka bir yerde ve başka bir işe girmiş. Emniyet, mektubu buradaki meslektaşlarına aktarmış da kişiyi bulup memleketinde eşine ve çocuklarına para göndermesini ve her aybaşında da havale makbuzunu kendilerine getirmesini aksi halde iş akdini feshettireceklerini söylemişler. İlk olarak da 200 Mark göndertmişler. Kadın bir heyecanla Ziraat Bankasına gitti ve elinde bankadan aldığı parasıyla sevincini paylaşmaya ve teşekküre geldi. Doğusu benim manevi sevincim ondan çok daha fazlaydı.
Daha sonra Keban Kaymakamlığı ve askerlik görevimi takiben de sırasıyla Domaniç, Mazıdağı, Çerkezköy, Siverek Kaymakamlıkların da bulundum. Mayıs 1979 da İstanbul Vali Yardımcığına ve 3 yıl sonra Elazığ Valiliğine atandım. 1999 yılına kadar da Isparta, Zonguldak, Afyon ve Antalya Valilikleri yaparak kesintisiz 16 yıl eylemli Valilik görevinde kaldım.29 Eylül 1999 da İçişleri Bakanlığı müsteşarlığına tandım ve 17 Temmuz 2001 tarihinde kendi isteğimle emekliye ayrılarak kamu görevimi alnımın akıyla noktaladım.
Kendisine bunca yıl mesleğin her kademesinde görev yapmış kıdemli ve başarılı bir idareci olarak genç kardeşlerine mesajının ne olacağını sordum. İşte yanıtı;
“Sevgi her güzel şeyin temelidir. Meslek sevgisi, insan sevgisi ve Tanrı sevgisi birbirini bütünler. Kendi mesleğini, kendi insanını sevmeyen, sevemeyen kişinin başarıya ulaşamayacağını düşünüyorum. Ailemde yüksek tahsil yapan ilk kişiyim. Mesleğimin en alt kademesinden başlayarak en üst seviyesine kadar çıktım. Meslektaşlarım ya da başkaca tanıdıklarımdan kimseyi kıskanmadım. Özel hayatımda titrimi, mevkimi kullanmayı sevmedim ve çocuklarımın da bu yönde davranmaları için örnek olmaya özen gösterdim. Bazı arkadaşlarım nasıl olup da 16 yıl kesintisiz valilik görevinde kaldığımı sorarlar. Sanırım bunu oturduğum koltuktan kalkmaya korkmadığıma borçluyum.
Tevazünün Yaratanın en hoşuna gidecek insan davranışı olduğunu düşünürüm. Özetle, genç kardeşlerime tavsiyem ve önerim şudur: İşinizi, memleketinizi, insanlarımızı sevin ve kesinlikle mütevazı, olun. Başarının anahtarı budur.
Bunca güzel sözün üstüne ne denir? Başarılarının darısı tüm genç meslektaşlarımızın başına olsun.

( 27 Kasım 2005 ) 4 Aralık Antalya Mülkiye Bülteninde yayınlandı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder